Ozan Canyurt kimdir?
1978 yılında Karabük Beşbinevler’de işçi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldim. Orta ve lise öğrenimini Karabük’te tamamladım. Daha Sonra sırasıyla Akdeniz Üniversitesi İnşaat Bölümü, Eskişehir Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi ve Konya Selçuk Üniversitesi Uluslararası İlişkiler ve Siyaset Bölümü’nü okudum. Gençlik aşkım Sezin Ayanoğlu Canyurt ile 2003 yılında evlendim ve 3 dünya harikası evladım dünyaya geldi. Halen Ankara’da özel bir şirkette yönetici olarak çalışmaktayım.
Yaşamın içinde herkesin dönüm noktası vardır. Sizinkisi hangi yıllara rastlıyor?
Yaşamımın dönüm noktasıyla alakalı 1998 yılında Akdeniz Üniversitesi İnşaat Bölümü’nü tamamladıktan sonra babamın önerisiyle Karabük Demir Çelik Fabrikalarında bir buçuk yıl kadar inşaat montaj bölümünde uzman kadrosuyla görev yaptım. Çok severek çalıştığım ve ekmeği ile büyüdüğüm fabrikada Ozan Canyurt ismiyle değil, uzun yıllar sendika başkanlığı yapmış olan babam Taner Canyurt’un oğlu olarak bir yer edinebildim kendime. Herkes bana başkanın oğlu ya da Canyurt Bey diye hitap ediyorlardı. Ben de bir özgür birey olduğumu, kendimin de bir kimliğimin kişiliğimin olduğunu düşünerek askerlik münasebetiyle2000 yılında Karabük Demir Çelik Fabrikalarından ayrılarak, kendi ayaklarımın üzerinde durabileceğim bir yaşam kurmak amacıyla ilaç sektöründe çalışmaya başladım. O dönem babamdan, o dönem için aldığım izinle Demir-Çelik’ten ayrılmakla ilgili ortaya koyduğum bu irade, bence şu gün geldiğim noktada hayatımdaki kırılma noktalarının en önemlisidir.
Şu anda Türkiye’nin önemli bir grubunda yöneticilik yapıyorsunuz, şirketteki konumunuzu nasıl açıklarsınız?
15 grup şirketi 3500 çalışanı bulanan Toksöz Grup başta ilaç ve sağlık alanında olmak üzere inşaat, enerji, yazılım, bağcılık, otel gibi çok büyük sektörlerde yerli-milli olarak faaliyet gösteren ülkenin önemli ve öncü grup şirketlerinden bir tanesidir.Ben de bu şirkette yönetim kurulu başkanına bağlı Kamu İlişkilerinden Sorumlu Direktör (genel müdür yardımcısı) pozisyonunda görev yapmaktayım.
Sanıyorum iş hayatınızda ilaç sektörü önde geliyor. İlaç sektörünün bugün için en önemli sorunu nedir?
Evet, iş hayatımda ilaç sektörü önde geliyor. Çalıştığımız şirketler grubunun en önemli faaliyet alanı ilaç. Bu noktada Türkiye’de ilaç sektörünün en büyük handikabı dışa bağımlılığı.Maalesef ki % 99 oranında hammaddede, yine % 80 in üzerinde yardımcı maddelerde dışa bağımlıyız. İlaç sektörünün en büyük problemi yerelleşme problemidir.
Sektör size ne anlam ifade ediyor? Size hayatınızda ne gibi bir değer kazandırdı?
İlaç sektörü, sağlık sektörünün önemli bir bileşeni ve tamamlayıcı parçasıdır. İlaç sektörü uzun yıllar boyunca hem kendime, hem çevreme, doğup büyüdüğüm şehirdeki insanlara, yerelde yada globalde çok faydalı olabilecek yeni dostluklar kazandırdı.Bununla beraber ilaç sektörü, iletişim becerileri ve insan ilişkileri anlamında beni çok geliştirdi. Yeniliklere, değişime, gelişime açık olmayı öğretti. Bugün sadece ilaç değil, birçok farklı sektörlerde faaliyet gösteren bir alanda insanların takdiriyle başarılı bir iş yapıyorsam, bunu ilaç sektöründe almış olduğum eğitime ve beni olgunlaştıran süreçlere borçluyum.
“İnsanın doğup büyüdüğü topraklara vefa borcu vardır.” diyorsunuz bir konuşmanızda. Siz Karabük sevdalısı güzel bir yüreksiniz. Son dönemlerde adete Karabüklülerin Ankara’daki sesi oldunuz. Bunu bir misyon olarak mı üstlendiniz?
Karabüklü olmanın bir ayrıcalık olduğunu düşünüyorum Allah beni burada dünyaya getirmiş ve o nedenle doğduğum toprakları çok seviyorum. Belki İstanbul ya da Antalya’da doğmuş olsaydım orası için de benzer duyguları yaşıyor olabilirdim ama ne mutlu ki Karabük’te doğdum.Emeğin başkenti Karabük çalışkan, mert, düzgün, duygusal insanların bir araya gelip kurduğu bir Cumhuriyet kenti. Doğasıyla, tarihiyle, kültürüyle, insanıyla güzel bir şehir. Dolayısıyla Karabüklü olmaktan gurur duyuyorum. Hem de maalesef bizim ülkede bazı coğrafyalarda olduğu kadar birbirini tutan, sahip çıkan, çok yoğun destek olan bir kültürümüz yok. Bu belki kozmopolit bir toplum olmamızdan kaynaklanıyor. Dolayısıyla mutlaka bizlerin veya imkanı olan insanların doğup büyüdüğü şehirde örnek olabileceği, ilham verebileceği kişilere destek ve yardımcı olması gerekiyor. Bunu yapmaktan keyif ve mutluluk duymanın dışında, bunu kendime bir görev olarak görüyorum.
İş hayatınızın dışında birçok sivil toplum kuruluşunda görev alıyorsunuz. Hangi kuruluşlarda çalışıyorsunuz? Buralardaki çalışmalarınızı ana başlıklarla anlatabilir misiniz?
Sivil toplum kuruluşları ile alakalı, benim için en önemli çalışma yaptığım sivil toplum kuruluşuMavi Kapı Derneği. Şu anda, 2013 yılında kurulmuş Mavi Kapı Derneği’nin, yaklaşık 5 yıldır genel başkanlığını yürütüyorum,Türkiye’de aile içi şiddet, kadına karşı şiddet ve çocuk istismarına karşı farkındalık yaratmayı amaçlayan bir sivil toplum kuruluşu. Bir düşünce kuruluşu mantığıyla hareketle çalışmalar yürütmekte. Bu alanda hem Aile Sosyal Hizmetler Bakanlığı, hem Adalet Bakanlığı, hem de İçişleri Bakanlığı’nın 20 koordinasyon kurul üyesi sivil toplum kuruluşundan bir tanesi Mavi Kapı Derneği.
Bir diğer görev yaptığım alan Türkiye Futbol Federasyonu üst klasman temsilciliği.Burada Federasyon Başkanı adına Süper Lig ve 1. Lig müsabakalarında görev almaktayım. Maçların yönetmelik, kurallara uygun olarak oynanması ve raporlanmasından sorumlu olan önemli bir görev.
Gene Türkiye Bisiklet Federasyonu’nda son yapılan seçimlerle birlikte sağlık kurulu koordinatörü olarak atandım.57. bisiklet turunu bu sene gerçekleştirdik. Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu, ülkemizin tanıtımı için çok önemli. Organizasyondaki etkinlikle yaklaşık 2 milyar dünya vatandaşı ülkemizin güzelliklerini görme fırsatı buldu.Yine AIPA (Türkiye Yapay Zeka Politikaları Derneği) sağlık çalışma grubu üyesi olarak görev yapıyorum.Dünyanın çok hızlı ilerlediği bu alanda ülkemizin de geride kalmaması adına Yapay Zeka politikalarını üretmek konusunda sivil toplum çalışmaları yürütüyoruz.
Yine MIGARDS (Göç Sanat ve Spor Derneği) derneği var. Bu da ülkemizde var olan mülteciler ile ilgili çalışmakta. Maalesef ülkemizde milyonlarca göçmeni misafir ediyoruz. Krizi fırsata çevirebilmek mantığı ile kurulmuş bu dernek,sığınmacıların içlerinde var olan spor ve sanat ile ilgilenen başarılı bir takım insanlar varsa, bunları rehabilite edip topluma kazandırmak adına çalışmalar yürüten sivil toplum kuruluşu.
“Herkese iyilik yapmak zorunda değiliz, ama herkese kötülük yapmamak zorundayız.” demiştiniz bir panelde, bu sözü açar mısınız?
Yüce dinimizin de en büyük öğretisi, yardımlaşma ve dayanışma. Bizler de bir birey olarak görevimiz, gücümüz yetkimiz ne olursa olsun birbirimize yardımcı, dayanışma içerisinde ve faydalı olmakla mükellefiz. ama sizin toplumda kazanılmış bir statünüz varsa, bir gücünüz, bir etkiniz, bununla alakalı ihtiyaç sahibi insanlar bir şekilde sizleri bulup sizden bir takım talep ve beklenti içerisinde oluyorlar. İnsanların istekleri sınırsız, ama imkanlar sınırlı. Dolayısıyla insanları uzun vadede mutsuz edecek, üzecek herhangi bir eylem içerisinde olmadan imkanlar dahilinde yapabileceğimiz yere, yapamayacağımız şeyleri ifade ederek konulara yaklaşmalı. Yapabiliyorsak gerçekten bir çıkar menfaat beklemeden onlara yardımcı olmalı, yapamıyorsak da insanları gereksiz üzmemeli, zaman kaybettirmemeliyiz.Bana göre yaptığı iyilikten menfaat bekleyen tefecidir. İyiliği yapın ve unutun.
Bu kadar yoğun bir tempoda iş-yaşam dengesini nasıl kuruyorsunuz? Zor olmuyor mu?
Ozan Canyurt bir firmada üst düzey yönetici, Ozan Canyurt bir sivil toplum kuruluşunda dernek başkanı, aynı zamanda birçok dernekte yönetici, sportif alanlarda faal bir insan ….. gibi birçok belki sıfatı var ama bunların da başında Ozan Canyurt bir eş ve bir baba. Mutlaka bu dengeyi kendi içerisinde iyi kurup, koruyup kollamak zorundayım. Bunun farkındayım, bunu yapmaktabii ki zor oluyor, bazen özel yaşantımdan ailemden fedakarlık yapmak durumunda kalabiliyorum. Ama özellikle eşiminde bu konulardaki desteği ve rızasıyla çalışmalarıma devam ediyorum.
Siz, Karabük’te çalışma ve cemiyet hayatında, kavgalı mücadeleler vermekten çekinmeyen işçi bir babanın ve şiiri, sanatı, edebiyatı seven bir annenin oğlusunuz. Her yerde onlarla gurur duyduğunuz söylüyorsunuz. Böyle bir anne-babanın oğlu olmak nasıl bir duygu?
Her insan gibi ben de anne ve babamı çok seviyorum. Bizlerde çok büyük emekleri var. Annem ve babam mücadele ve azmin simgesi. Her ikisi de Karabük için birer değer, ben de onların evladı olmuş olmaktan gurur ve mutluluk duyuyorum.
Kentlerin de ruhu vardır. Onlarında kalbi, ciğeri, gözü, kulağı vardır. Ancak anlatmaya dilleri yoktur. Son yıllarda birçok insan Karabüklülük ruhunun kaybolduğunu, tepkisiz ve duyarsız bir toplum oluştuğunu, sesi çıkması gereken birçok insanın sesini kaybettiği günlerden geçtiğimizi söylüyor. Bu görüşe katılıyor musunuz?
Aslında çalıştığım şirkette de katıldığım toplu ve bireysel mülakatlarda, sosyal hayatımda da birtakım gözlemleri yaptığımda, yeni gelen Z kuşağının çok azimli, çok inançlı, çok bilgili, sorgulayan, umutlu bir nesil olduğunu düşünmekle beraber, aidiyet duygularının biraz da düşük olduğunu gözlemliyorum. Buna paralel olarak Karabüklülük ruhuna sahip olan insanlar topluluğu, arzu ettiğimiz ölçüde olmadığını gözlemleyebiliyorum. Maalesef dolaylı da olsa bu görüşe katıldığımı ifade edebiliyorum.
Ankara’dan bakınca Karabük nasıl gözüküyor? Ne yapılmalı sizce, sizin gibi Karabük sevdalılarının sayısını nasıl çoğaltabiliriz?
Ankara’dan bakılınca Karabük, çok güzel görünüyor. Mümkün olduğunca başta bayramlar, özel günler olmak üzere memleketime, ailemle beraber yaptığım ziyaretlerden hiç vazgeçmiyorum. Her geldiğimde aile büyüklerimi, kabristan ziyaretlerimi ihmal etmiyorum. Eş dostlarıma mutlaka zaman ayırıp, onlarla bir araya gelmeye gayret ediyorum. Karabük için ortak bir ruh geliştirmekKarabük’ün tanınırlığını, bilinirliğini bir adım daha yukarıya çıkartmak, özellikle aynı topraklarda doğmuş emekçi insanların ve onlardan sonra gelen kuşakların dayanışma içerisinde olması için herkese çok büyük görevler düşüyor. Bu noktada Ben Karabüklüler Vakfının (KARVAK) aktif rol oynadığını düşünüyorum, ama bu yetmez, birey olarak da herkesin bu konuda daha fazla sorumluluk üstlenmesi gerekiyor.
Ozan Canyurt’u gelecekte nerede görmek istersiniz, ne gibi hayalleriniz var?
İnsanların gönlünde, kalbinde, emekle, sevgiyle, zamanla kazanılan makam, mevkii, mertebenin daha üzerinde bir makam yok.Biz Karabük’ten insanların başı sıkıştığında, ihtiyacı olduğunda, bir şey danışacağı zaman akıllarına gelebiliyorsak, bizim için dua ediyorlarsa, bence gelebileceğim en iyi noktaya gelmişim demektir. Memleketimi ve insanlarını çok seviyorum. Ankara’da bu kültürü, bu kimliği yaşatmak, tanıtmaktan da mutluluk duyuyorum. Bu vesile ile kendimi ifade etme ve anlatabilme fırsatı sunduğunuz için de sizlere çok teşekkür ediyorum. Bir baba dostu olarak yayın hayatınızda da başarılar dilerim.