BOSKAY GENEL MÜDÜRÜ SABRİ BOSTANCIOĞLU’YLA
SEKTÖRÜN BUGÜNÜNÜ DEĞERLENDİRDİK
Sizi tanıyabilir miyiz, nasıl bir hikâyeniz var?
İlk ve orta eğitimimi Karabük’te tamamlamış olup üniversite eğitimini İstanbul’da devam ettirmiş bulunmaktayım. Daha sonra Amerika Birleşik Devletleri’nde MBA eğitimi aldım. 2012 yılında Türkiye’ye dönüş yapıp yönetimin 2. Jenerasyonu olarak Boskay Metal’in bünyesine katıldım. Boskay Metal’in ürettiği ürünler ile dünyaya açılıp, ihracata yönelerek daha önce direkt olarak çalışmadığımız ülkelere satış yapmaya başladık. Yaklaşık 10 yıldır firmamızda yönetici pozisyonunda görevime devam etmekteyim.
Boskay Metal’in son yıllarda ihracatta öne çıktığını görüyoruz. Neler üretiyorsunuz, ürün gamınızda neler var? Hangi ülkelere ihracat yapıyorsunuz? Yeni pazarlara açıldınız mı?
İlk olarak nervürlü demir üretimi ile yolculuğuna başlayan Boskay Metal’de lama, köşebent, düz yuvarlak ve kare demir üretilmekte, bu ürünler ile birlikte UPN, IPN, kutu profil ve nervürlü demir ürünleri ile 100’den fazla ülkeye ihracat gerçekleştirilmektedir.Özellikle Afrika, Güney Amerika ve Orta Amerika bölgelerine satış hacmimiz oldukça yüksek seviyelerde. Son yıllarda hem yeni pazarlara açılarak hem de mevcut pazarlardaki yerimizi sağlamlaştırarak ilerleme kaydediyoruz.
Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin araştırmasına göre; 2021 yılında Türkiye’nin en büyük 1000 ihracatçı firması arasında, 2020 yılına göre 54 sıra yükselerek 292. sırada yer almış bulunuyoruz. Aynı zamanda yine 2021 yılında 104 sıra yükselerek, Türkiye’nin İlk 500 Sanayi Kuruluşları Listesi’nde 496. Sırada yer aldık. Tüm paydaşlarımızla birlikte katma değerli ürünler üretmeye ve sağlam adımlarla büyümeye gayret ediyoruz.
Enerji maliyetlerindeki ve döviz kurlarındaki dalgalanma sektörünüzü nasıl etkiliyor? Birçok şirket maliyetlerdeki bu olumsuz tabloyu daha fazla üreterek ve ihracat yaparak aşmaya çalışıyor. Boskay Metal olarak siz nasıl bir yol izliyorsunuz?
Enerji maliyetlerinin artması, tüm sektörlerde olduğu gibi çelik sektörünün de üretim maliyetlerini ciddi miktarda artırarak olumsuz etkiledi. Enerji ve hammaddede dışa bağımlı bir ülke ve sektör olmamız, sadece bizler için değil, bu sektörde yer alan herkes için oldukça zorlu koşullar oluşturuyor. Yine hammadde ve enerjide döviz kuruyla işlem yaptığımız için bu yüksek dalgalanmalar önden pozisyon alınmasını oldukça güçleştiriyor. Özellikle savaş sonrası doğal gaza erişim kısıtlandı ve yüksek enerji maliyetleri sektörde fiyatların yukarı yönlü olarak seyretmesine neden oldu. Pandemi, enerji maliyetleri artışı, Rusya-Ukrayna savaşı gibi faktörler tüm dünyada ekonomik toparlanmayı tehdit ettiği gibi aynı zamanda hepimizi küresel resesyon tehdidi ile karşı karşıya bırakıyor. Daha çok çalışmak ve yeni, elverişli stratejiler oluşturmak gerekliliği ortaya koyuyor. Bizler gerek üretim hatlarımızda gerekse iç ve dış piyasa şartlarımızda gerekli revizyonlar gerçekleştirerek, ortamın gerekliliklerine ayak uydurmaya çalışarak üretim ve ihracat yapmaya devam ediyoruz.

Pandemiyle beraber Çin’in iç piyasaya yönelmesiyle birlikte bu boşluğu Türk çelik sektörü doldurdu sanıyorum. 2022 yılında durum ilk iki çeyrekte nasıl seyrediyor? Yılın ikinci yarısında durum nasıl olacak?
Çin’in Covid-19’a karşı sıfır vaka stratejisi ile birlikte özellikle üretim merkezi olan Shangay’da getirdiği kısıtlamalar ve ihracatının azalması, Türk Çelik Sektörü açısından ciddi bir potansiyel oluşturuyordu, fakat gerek AB’nin uyguladığı kotalar gerekse doğru yapılmayan fiyat hamleleri nedeniyle sürdürülebilir bir tedarikçi olunması zor bir hale geldi. Bunun yanı sıra Çin’de üretimin kısıtlanması hammadde fiyatlarını ciddi derecede etkiledi, ülke-ülke grupları ve pazarlar arasında çok büyük fiyat farklılıkları meydana geldi. Yüksek fiyatlarla karşılaşan alıcılar satın alma süreçlerini askıya almaya başladılar, üretici ve ihracatçılar da daha rekabetçi davranarak arzı arttırdılar bu da fiyatların düşmeye başlamasına neden oldu.Şiddetli bir şekilde artan enerji fiyatları, hammadde fiyatları ve bunlara ek artan nakliye fiyatları ile birlikte düşüşleri sektörü oldukça zor bir yola sokuyor. Çin’de taleplerin azalacağı beklentisi ve ekonomik resesyon ve güçlü fiyat baskısıyla gerilemeler yaşanıyor. Covid sonrası yaşanan yükseliş dalgasının geri çekilmeye başladığını görüyoruz,hepimizin zorlu bir dönem içerisinde olduğu kaçınılmaz bir gerçek, risk faktörlerinin nasıl yönetileceğini kestirmek oldukça zor, belirsiz bir atmosferin bizleri beklediğini söyleyebiliriz. Bu belirsizliğin çok uzun sürmeyeceğini umut ederek, mevcut pazarlarımızı elimizde tutmaya çalışarak üretmek ve ihracat gerçekleştirmek için faaliyetlerimize devam edeceğiz.
Rusya-Ukrayna savaşı sektörünüzü nasıl etkiliyor? Savaş sonrası normale dönüş beklentileriniz nedir?
Savaş, hiçbirimizin yaşanmasını istemediği, tüm dünyayı kötü etkileyen bir durum.Özellikle çelik sektöründe başrol oyuncularından olan, hem Türkiye hem de AB’nin en büyük tedarikçilerinden iki ülkenin savaş içerisinde olması ile birlikte tüm taşlar yerinden oynayarak arz-talep dengesi bozuldu. 2021 yılında Rusya ve Ukrayna’dan yaklaşık 9 milyon ton ihracat gerçekleştirildi. Türkiye pazarı için yüksek öneme sahip olan, dünyanın yaklaşık %10’luk payına sahip olan iki ülkeye karşı ülkemiz savaş konusunda mesafesini başarılı bir şekilde korumaya çalışıyor. Ukrayna açısından ciddi arz problemleri yaşanıyor, Rusya tarafı ise faaliyetlerini sürdürmeye çabalıyor. Bir yandan da AB Rusya ve Belarus kotalarını dağıtarak Türkiye’nin kotasını yükseltmeye katkı sağlamış oldu. Fakaten önemlisi ki; bu savaşla birlikte enerji ve hammadde gibi faktörlerde tek bir yere bağlı olunmasının zararları bir kez daha gözler önüne serilmiş oldu. Savaş sonrası normale dönüşün kısa vadede yaşanmasını beklemiyoruz. Özellikle Ukrayna tarafında yıkım önemli ölçüde. Enerji fiyatları ve maliyetlerin olumsuz gidişatı ve küresel enflasyon gibi savaşın getirmiş olduğu negatif faktörler ve bunların etkilerinin kısa sürede ortadan kaybolması beklenmiyor. Tüm dünyanın geleceği için savaşın bir an önce sonlanması ve normale dönüşün başlanması en büyük temennimiz. Savaş sonrasında yeni bir düzen ile karşı karşıya kalınacağı düşüncesindeyiz. Bizler de Boskay Metal olarak yeni ortama elverişli, yenilikçi bir şekilde pazarda yerimizi almaya devam edeceğiz.
Şirketiniz “Yeşil Mutabakat ve Karbon Düzenlemesi” konusunda ne gibi çalışmalar yapıyor? 1 Ocak 2026 yılı itibariyle AB ülkeleri ihracatında karbon vergisine tabi olacak. Çelik sektörü karbon salımında en çok oluşan bir sektör, nasıl bir çalışma içerisinde olacaksınız?
Ticaret Bakanlığımızın 16 Temmuz 2021 tarihinde ihracatta rekabetçiliğimizi güçlendirecek bir yol haritası niteliğinde Resmi Gazetede yayımladığı “Yeşil Mutabakat Eylem Planı”nda belirtilen hedefleri gerek üretim sürecimizde gerek operasyonel anlamda uygulama gayreti içerisindeyiz. Çelik sektöründe karbon salınımı genel anlamda elektrik ve doğalgaz tüketimlerinde gerçekleşmekte. Üretim sürecimizde tav fırınlarımızda sıcak haddeleme esnasında doğalgaz kullanılmaktadır. Dolayısıyla doğalgazda karbon salınımı yüksek oranda.Öncelikle karbon salınımının önüne geçmek için tav fırınlarımızda revizyon çalışmaları gerçekleştiriyoruz. Elektrikte ise 27.000 m2 arazide kurulu fabrikamızın çatılarına yaklaşık 2/3 ay içerisinde devreye alacağımız 3.099 kWp kapasiteli Güneş Enerjisi Sistemleri kuruyoruz. Bu çerçevede yaptığımız yatırımlar ile elektrik ve doğalgaz tüketimlerimizde AR-GE ekibimizin gerçekleştirdiği çalışmalarla yaklaşık %30-40 arasında karbon salınımının önüne geçmeyi, 2024 yılında ise, işletmemizde tüketilen elektriğin %100’ünü yenilenebilir enerjiden karşılamayı hedeflemekteyiz.

Dış ticaretteki son dönemdeki daralma ve sıkıntılar açık söylemek gerekirse şirketlerin istihdam politikalarını gözden geçirmeye zorluyor. Boskay Grubu olarak ne gibi bir yol izleyeceksiniz?
Boskay Metal olarak pandeminin en yoğun olduğu dönemde de, maliyetlerimiz en yüksek olduğu dönemde de çalışma arkadaşlarımızla birlikte yolumuza devam etmeye özen gösterdik. Verimlilik, üretkenlik ve etkinliğimizi sürdürülebilir kılmak için eksik ya da fazla personel yerine optimum istihdam ilkesi ile yolumuza devam ediyoruz.
İhracatçıların döviz girdilerinin %40’ını merkez bankasına satma zorunluluğunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
18.04.2022 tarihinde yürürlüğe giren düzenleme ile birlikte ihracat döviz girdilerinin TCMB’ye satılma zorunluluğu %25’ten %40’a yükseldi.MB’nin o gün içerisinde açıklamış olduğukurdan Türk Lirasına dönüyoruz, TL’ye dönüldükten sonra döviz kuru yükselirse, tekrar döviz cinsine döndüğümüzde zarar etmiş olunuyor. Serbest piyasa kurları ile Merkez Bankası kurları arasındaki farktan dolayı da zorluk yaşanacağı kanısındayız. Bu uygulama, cari açığı kapatmak, rezervi artırmak ve Türk Lirası kıymetini korumak için yapılmış olmasına rağmen söz konusu uygulama ve ardından menkul satışlarında TL zorunluluğu getirilmesi,dövize endeksli hammadde kullanan biz sanayicileri ve tüm sektörlerde rol alan Türk ihracatçılarını zora sokmaktadır. Diğer tüm ihracatçı firmalar gibi bizlerin de maliyetlerini olumsuz yönde etkileyerek rekabet gücümüzün önünde bir set oluşturacağı görüşündeyiz.
Bir Karabüklü olarak Karabük ekonomisini nasıl görüyorsunuz?
Aralarında Boskay Metal’in de bulunduğu Karabük’ten dört firma Türkiye’nin ilk 1000 ihracatçı firması arasında yer aldı. Katma değerli ürünler üreten, ülke ekonomisine katkıları bulunan, bizleri gururlandıran Karabük firmaları, şehrimiz için çok önemli istihdam kaynağı da aynı zamanda. Özellikle demir-çelik sektöründe ilimiz, ilk akla gelen öncü illerden biridir. Karabük, Gebze-Kocaeli bölgelerine oranla yükleme limanlarına daha uzak kalması nedeniyle daha dezavantajlı bir konumda olmasına rağmen, ihracatlarını günbegün artırarak tüm dünyaya açılan bir pencere olma özelliğini korumaya çalışan bir şehir.Filyos Limanı projesi ile ilimizin konum itibariyle yaşamış olduğu dezavantajların ortadan kalkacağı ve yükselen bir trend yakalanacağı görüşündeyiz.