Sedat ÇALIKOĞLU Kimdir? Sizi tanıyabilir miyiz?
1978 Ankara doğumluyum. Aslen Kastamonu-Araç ilçesine kayıtlı Karabüklü bir iş adamıyım. Eğitim hayatımı Ankara’da tamamladım. Ticarete yedi yıl önce başladım. Karabük’e 2015 sonu 2016 gibi geldim.
Şirketinizin yol hikâyesini anlatır mısınız?
Bu bölgede zaten ticaret yapmak istiyordum. Bu işi de Ankara’da yapıyorduk ama daha çok Batı Karadeniz Bölgesi’nde ve kendi ata toprağımız olan Kastamonu-Karabük-Çankırı bu bölgede yapmayı planlıyorduk.
Buraya geldiğimizde baktık ki, özellikle tek kullanımlık ürünlerde -2018 yılından sonra rağbet daha da fazlalaştı- hatta pandemi ile beraber bu talepler 4’e 5’e katlandı. Baktık ki bizim büyümemiz gerekiyor. Satış hacmimiz aştı kendini. Samsun’dan Sinop’a, Çankırı’dan Zonguldak’a, Bartın’dan Kastamonu’ya, Bolu’dan Sakarya’ya bu bölgelerden bizim işimizle alakalı bu kurmuş olduğumuz firmadan çok ciddi talepler oluştu. Bu talepler doğrultusunda da böyle doğru ürünleri seçerek fason üretim ürünler yaptırmaya başladık. Adana’da, İstanbul’da, Ankara’da fabrikaları bulup, en ucuz en uygun fiyata kendi adımıza fabrikanın üretimini %50’sini, %25’ini, %60’ını satın almaya başladık.
Dedik ki arkadaş sen bunu sadece bize üret, biz senin maliyetlerini aşağı çekelim, satsak da satmasak da sana bir taahhüt verelim, biz bunu aylar içinde satarız.
Daha sonra biz şubeleşmeye başladıkça, bizim alım gücümüz arttı. 100. Yıl’daki yerimizden sonra Bağ-Essan’a açtık. Bağ-Essan ile beraber Zonguldak-Çaycuma’da bir şube açtık. Şube ağı yayılmaya başladıkça bizden malzeme talebinde bulunmaya başladı bu bölgedeki insanlar, toptancılar vs. Daha sonra Azerbaycan durumumuz oldu.
Hayatınızda “bu benim dönüm noktam” dediğiniz yıllar hangi yıllara rastlıyor?
Hayatımda iki dönüm noktası oldu. Ankara’nın en zor, karanlık sokaklarında yetiştim, Ankara Yenidoğan Mahallesinde. Sanki “getto mahallesiydi” o dönem için. Babam garson, annem ev hanımıydı. İlkokul sıralarında başladım ticarete. Fakir bir aileydik. Simit satarak, ayakkabı boyayarak, pazarlarda limon satarak başladım. Hem eve katkı sağlıyordum hem de harçlığımı çıkarıyordum.
Askerlik dönüşü bir catering firmasında şoför olarak işe başladım. Ancak ticari hevesim hiç ölmemişti. Hep alıp satmak istiyordum. Hem şoförlük hem de satış yapıyordum. Tek başıma bizim pazarlama grubundan daha çok iş yapıyordum. Kendimce satış yöntemleri geliştirmiştim.
Şirketin satış politikalarını ben yönetmeye başladım. Devlet ihalelerine girmeye başladık. Satışın başına geçtiğim ilk ayda Kazan Devlet Hastanesi’nin yemeğini aldık. O zamanlar catering işi bu kadar yoğun değildi. 6 ay içinde satış müdürlüğüne yükseldim. Ciroyu 3’e 5’e katlıyordum.
Sektörde bu başarılarım dikkat çekiyordu. O dönemin en büyük catering firması Ayder’in sahibi Necati Ayder camiada çok güçlüydü. Çalıştığım şirketle benim için pazarlık yaparak beni kendi firmasına transfer etmişti. Şirketin genel müdürlüğünü verdiler. Hayallerimde bile erişemeyeceğim noktaya gelmiştim.
Necati Bey bir gün beni çağırdı, yanında eski patronum da vardı. “Sedat biz bir şey yaptık ama ben hayatım boyunca kimseyi inciterek bir şey yapmadım. Patronun zor durumda, bu beni incitiyor, yükselmek için birilerini aşağı çekmek beni üzüyor, seni eski yerine geri göndereceğim” dedi. Ahde vefanın ne demek olduğunu daha iyi anlamıştım.
Ama Necati Bey yılların tecrübesiyle beni bir tek şartla geri göndereceğini, şirketin %30 hissesinin bana karşılıksız verme koşulu koymuş, eski patronumda tüm şartları kabul etmişti. Bu benim için dönüm noktasıydı.Şoför olarak girdiğim şirketin ortağı olarak geri dönmüştüm. Biz o firma ile Türkiye’nin ilk 10 yemek şirketi arasına girdik. Büyük cirolar yapıyorduk.Tabii insan bazen egosunun esiri oluyor. Patronum sanıyorum ki bu durumu süreç içerisinde kabullenemedi. Zamanla fikir ayrılıklarına düştük. Şirketin %30 hissesini o gün için çok iyi bir parayla devrettim, kendi şirketimi kurdum.
Karabük maceranız nasıl başladı?
Gençliğim, heyecanım, işteki başarılarım ile kısa zamanda büyüdük. Büyük atılımlar yaptık, yatırımlara girdik. Şu anki Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nin olduğu yerde Orman Genel Müdürlüğü vardı. İki yıllık yemek ihalesini kazanmıştık ve ona göre yatırım yapmıştık. Dönemin Başbakanı bir akşam yemeğine geldi ve burayı külliye yapmak istediğini çok beğendiğini iletti. Bu nedenle anlaşmamız olmasına rağmen ihaleden iki ay sonra bizi çıkardılar. Ayrıca enflasyonist bir dönem olan 2009 krizinden ise aldığımız mallarda fiyat artışları olmuş zarar etmeye başlamıştık. Bunun bedelini iflas ederek ödedik. Bu benim ikinci dönüm noktam idi. Elimde kalanlara “nasıl bir iş yapayım” derken şu anki şirketim ARES’in temellerinin atılacağını nereden bilebilirdim.
Büyük şehirden bunaldığım için Kastamonu’da, memleketimde bu işi yapmaya karar verdim. Ben kadere çok inanırım. Karabük, Kastamonu, Zonguldak, Çankırı’yı bölge olarak görmüştüm. Yaptığım işte bütün yollar Karabük’te kesişiyordu. Lojistik olarak Karabük merkez gibiydi. “Bu işi buraya kurduğumda her yere buradan rahatlıkla satış yaparım” diye düşündüm. Bizim Karabük hikayemiz de böyle başladı.
Pandemi dönemi şirketinizi nasıl etkiledi?
Pandemi döneminde kötü değildik, çok iyi olduğumuzu da söyleyemem. Neden derseniz, bakıldığı zaman maske, eldiven, dezenfektan, kolonya dörtlü ihtiyacı doğdu Türkiye’de. Ben tamamen eski önsezilerimi kullanarak bu işi takip ettim biraz. Bu iş Çin’de başladı. Çin’den İtalya’ya sıçradı, orada bizim sektörümüzle alakalı neyin eksikliği oldu, bunların analizini yaptım ve bu işe yatırım yaptım. Bulmakta zorlandığımız o ürünleri pandemi başlamadan önce aldık. Pandemi başladığında bu ürünler sayesinde bir ivme kazandık. Ama bunun yanında bizim sattığımız dört bin kalem malzeme var ayrı ayrı. Dört bin ürünün satışı durdu ve biz sadece dört kalem ile ilerledik. Bu dört kalemle ilerlerken aslında cirolarımız aynıydı bizim. Sadece satış hızına bakıldığı zaman biz böyle astronomik işler yapıyormuşuz gibi oldu. Aslında alakası yok. Dört kalem malzemeye insanların talebi çok olduğu için, biz çamaşır suyu satamadık, aylık 1-2 tır deterjan satan bir firma olarak, bütün restoranlar, okullar, kafeler kapandığı için biz bu alanda olan cirolarımızı da gerçekleştiremedik. Kapıdan giren herkes, dezenfektan maske kolonya için geliyordu, bununda her zaman tedariğini sağlayamıyorduk. 45 günlük süren bir furyaydı. 45 gün içinde Batı Karadeniz, Trabzon, Hakkari, Balıkesir, Diyarbakır gibi bize çok uzak coğrafyalardan taleplerle karşılaştık ve bir Karabük firması olarak burada mütevazi olamayacağım Diyarbakır’dan Edirne’ye, İstanbul’dan Çorum’a biz buradan bu dört kalemi gönderdik. Bunu yaparken de birinci önceliğim şuydu; asla buradaki çalışan arkadaşlarımıza da söyledim asla burada Karabük’te bir tane bile mağdur olmayacak. Biz bu şehirden kazandık paramızı, önce bu şehre piyasa koşullarında satılması gereken en sağlıklı en ucuz malı Karabük’e ulaştıracağız, tabii ki diğer şehirlerdekiler de bizim kardeşimizdir ama artarlarsa da buralardaki ihtiyaçları karşılayacağız.
Pandemi döneminde özellikle işyerini geçici olarak kapatmak zorunda olan esnaflarla ilgili neler yaşandı. Siz bunun en yakın şahidisiniz, neler söylersiniz?
Pandemi zamanında iyi kötü ticaretimiz devam ediyor, biz evimize ekmeğimizi götürebiliyoruz, işçilerimizin maaşını ödeyebiliyoruz ama birçok restoran gibi, otel gibi, yurt gibi hizmet sektöründe iş yapan arkadaşlarımız abilerimiz, bunlar kapılarına kilitleri vurdu. Benim muhasebeye verdiğim talimat şuydu: Asla ve asla bu insanlardan ücret istemeyeceksiniz. Adamın dükkânının kilidi ne zaman açılırsa bu adamlara koşulsuz malzeme vereceksiniz, açıldıktan bir ay sonra bu adam kendi geldi, gelmedi biraz daha duracağız ondan sonra bu adama borcunu öder misin diye soracağız. Benim yakın ilişkide olduğum insanlar da bilir hepsini tek tek özel telefonumdan arayıp, bir şeye ihtiyaçları olup olmadığı, yapabilecek bir şeyim olup olmadığını sordum.
Ürün gamınızdan bahseder misiniz?
Deterjanda çok önde gidiyoruz. Bölgenin en önde firmasıyız. Batı Karadeniz Bölgesi’nde en yüksek tonajda en yüksek deterjan satabilme kabiliyetine sahip firmayız. Bunun akabinde bizim kâğıt grubu dediğimiz; peçete grupları, endüstriyel kağıt gruplarında ikinci sıralamayı alır, üçüncü sıralamada ise market malzemeleri alır.
Sektördeki yeriniz nedir?
En küçük firması olarak görüyorum bizi. Ama sektördeki rakibin kim dersen eczacıbaşı derim sana. Benim hayallerim hep büyüktür. Karabük’te en küçük, Türkiye’de Eczacıbaşı, Dünyada Unilever. Ben kimseyi kendime rakip görmemi kimsenin de bana rakip olmasını istemem. Çünkü hayalleri küçük olan kimse, merdivenleri çıkamaz. Hayallerinizi kısa tutarsanız, çok çabuk ulaşırsınız.
Sizi diğer firmalardan ayıran özellikleriniz nelerdir, sizi neden tercih etsinler?
Diğer firmaların nasıl çalıştığı ile ilgilenmem, tarzlarını da bilmem. Bizim firmamızın bir tarzı vardır. Her zaman çalışanlarıma şunu söylerim; kapıdan kim giriyorsa girsin mal alacak adamın ilk önce bakacağı şey senin bu malı ne kadar sattığın değil bu adamı güler yüzle karşılayıp karşılamadığındır. Alıcı bir toplu iğne de alsa bir tır dolusu mal da alsa aynı samimiyetle karşılayacaksın. Bu samimiyet her zaman seni 5-0 önde getirir diye düşünüyorum ben. Bütün stratejimizi de bunun üzerine kurarız biz.
Neden Karabük?
İşin güzel tarafı bu maceraya ilk başladığımda insanlar hep şunu söyledi: Neden Ankara, İstanbul değil bu işin merkezi? Teşviklerden, devlet desteklerinden daha iyi yararlanırsın gibi.
Ben hep şunu bilir şunu söylerim, buradaki en iyi Karabüklü olmayabilirim ama ben kendimi Karabük’ün çocuğu Karabük’ün bir evladı olarak hissediyorum burada doğmasam da. Şuna inanıyorum, Kars’ta da bu işi yapıyor olsaydım benim için birinci öncelik Kars olurdu. Bütün paramı, bütün geleceğimi her şeyimi Karabük’ten kazandım. Sıfırdan başlayarak bu işe buralara kadar Karabük’ün bana kattığı değerlerle geldiğim için bir şekilde Karabük’e ahde vefamı ödemek istedim aslında. İnandık ve Karabük’e kurduk bu şirketi de. Azerbaycan’da da kurduğumuz şirketin %51 ortaklığı bize ait, bu da benim için ayrı bir gurur. Yurt dışında ve kendi kurduğumuz bir firmaya ihracat yaparak bizim Türkiye’de üretilen malları Azerbaycan’da kendi firmamızın üzerinden dağıtımını yapıyoruz.
Geri dönüşüm için neler söylersiniz?
Bizim sektörümüzde geri dönüşümü doğru bulmuyorum. Çünkü özellikle hijyen grubundaki ürünler kimyasal içerikteki ürünler. Bunlar bitmiş olsa dahi yeniden birleştirilmemeli. Bu ürünler tepkimelere girebilir, ileride çok büyük zararlar verebilir, ciddi sağlık sorunları oluşturabilir. Bu konuda bazen satış yaptığımız firmalardan talep alıyoruz fakat geri çevirmek durumunda kalıyoruz.